8 Temmuz 2012 Pazar

SABUNUN TARİHÇESİ

Her zaman temizliği ve saflığı hatırlatan sabun, günlük yaşantımızın önemli bir
parçası Geçmişi M.Ö. altı binlere kadar uzanan sabun kullanımı, zamanla günlük
yaşantımızın önemli bir parçası haline geldi, vazgeçilmez oldu. Fenikeliler
sabunu bulana kadar, kül ve kil geleneksel temizlik aracı olarak kullanıyordu.
M.Ö. 600'de bulunan ve kullanımı ortaçağda genişleyen sabun, tarih içinde kimi
zaman değerli bir değiş tokuş aracı olarak kimi zamansa ilaç olarak kullanıldı.
Geçmişte Fenikeliler ile Galyalılar arasında önemli bir takas aracı olan sabun,
Roma döneminde,kadınların en gözde temizlik aracı haline geldi.

Sabun niteliği taşıyan maddelerle ilgili ilk yazılı belge ise, Mezopotamya'da
M.Ö. III. bin yıldan kalma kil tabletleri Bu tabletlerde, potasyum ve yağla
karıştırılarak elde edilen bir maddeden söz ediliyor.

Eski zamanlardan kalma bir Roma masalına göre, sabunu ilk defa kadınlar
keşfetmiş. Hayvanların kurban edildiği Sapo Dağı'nın kıyısında bulunan Tiber
Nehri'nde çamaşırlarını yıkayan kadınlar, çamaşırlarını eskiye oranla daha az
çaba sarf ederek temizledikleri fark ettiler. Çünkü, hayvanların kurban edildiği
Sapo Dağı'ndan Tiber Nehri'ne, yağmurla birlikte hayvan yağları ve odun külleri
karışıyordu.

Bu karışım ise, bayanların çamaşır günü için hoş bir hediye oluyordu.
İngiltere'nin eski halklarından Keltler de, hayvansal yağlar ve bitki
küllerinden ürettikleri sabuna “Saipo” adını verdi, bu sözcük daha sonra “Soap”
olarak değişti. M.Ö. 1500'e ait Ebers Papirüsinde, kişisel temizliklerine düşkün
olan Mısırlılar'ın, hayvan ve sebze yağları ile alkalinli tuzdan elde edilen
sabunsu bir maddeyle yıkandıkları belirtiliyor.

Yunanlılar'a bakacak olursak, onlar da en az Mısırlılar kadar temizliğe önem 
veriyorlardı. Sabun kullanmayan Yunanlılar, vücutlarını yağ ve killerle 
sıvadıktan sonra, kum ya da sünger taşı parçalarıyla fırçalıyor ve “strigil” 
denen kavisli ****l bir aletle vücutlarında oluşan tabakayı kazıyorlardı. Bunu 
suya girerek yıkanma ve zeytinyağı ile yağlanma izliyordu.

Kişisel temizliği oldukça önemseyen Roma ulusunda ise, banyo kültürü oldukça 
yaygındı. Hamamlara aşırı düşkün olan Romalılar'da banyo yapmak en temel sosyal 
görevdi. M.Ö 25 yılında yüzlerce hamamın bulunduğu Roma'da banyonun altın çağı 
başladı. Roma'da yaşanan zengin banyo kültürünü, Erken Hıristiyan Kilisesi dini 
açıdan uygunsuz olduğu gerekçesiyle çok çabuk saf dışı bıraktı.

Fakat M.S. 476'da Batı Roma'nın yıkılmasıyla birlikte Avrupa'da, hamam 
alışkanlığı tarihe karıştı. Kişisel temizlikte gözlenen bu gerileme ve sağlıksız 
yaşam koşulları, Ortaçağ Avrupasında büyük sorunlara neden oldu. Temizlik, artık 
halk kültürünün bir parçası değildi. Yaklaşık 17. yy'a kadar yaşanan bu karanlık 
dönemde ihmal edilen kişisel temizlik aynı zamanda 14. yy'da büyük veba 
salgınını doğurdu. Eski Romalıların sabun yapımıyla ilgili bilgilerinin 
Avrupa'ya yayılmasıyla önemli sabun yapım merkezleri ortaya çıktı.


Sabun yapımcılığı 7. yy'da Avrupa'da meslek haline geldi. Sebze ve hayvan 
yağlarına bitki külleri ve güzel kokular katan sabun yapımcıları kendi ticaret 
ağlarını kurdular. Güzel kokuların da katılmasıyla artan sabun çeşitleri çamaşır 
yıkamada ve banyo yapmak için kullanıldı.

Sabuna talep arttıkça üretimi de arttı ve sabuncular bir esnaf grubu oluşturdu. 
10. Yüzyılda Bizans'ta esnaf loncaları içinde sabuncu esnafı grubu da vardı. 
Türkler yaklaşık olarak 11. yy'a kadar sabun yerine sulardaki soda, çöven, 
saparma, sabun otu, süt kökü, kaşık otu, kılaya kavuğu, acı ağaç, herdemtaze, 
tavşankulağı, hintkestanesi gibi saponinli maddeleri ve kül kullandı. Belgelere 
göre bugünkü sabunun ilkel şekli ilk çağlarda Araplar tarafından yapıldı. 
Sabunculuk, ortaçağda İslam ülkelerinde gelişmiş bir imalat koluydu. Osmanlı'nda 
sabun esnafı tertip edilen törenlerde esnaf alaylarında yer alıyordu. 
Osmanlılarda sabun imali ve tüketiminin oldukça yaygın olduğuna arşiv 
vesikalarında rastlıyoruz.

Sabun üretiminin 12. yy'da başlandığı İngiltere'de ise, 1622 yılında I. King 
James, sabun üretim tekelini yılda 100 bin dolar karşılığında bir sabun 
yapımcısına verdi. Fakat, sabun lüks sayılıp yüzde yüz vergiye tabi 
tutulduğundan halkın banyo yapması imkansızdı. Temizlik ve su sistemleri Roma ve 
Girit'teki sistemlerle yarış edecek düzeye gelmiş olmasına rağmen, ülkede 
temizliğe karşı genel bir isteksizlik hakimdi.

Dickens dönemi, korkunç bir pislik içinde geçti. Hastalıklar iyiden iyiye 
yayılıyordu. 1842'de, İngiltere Fakir Yasası Komisyonu sekreteri olan Edwin 
Chadwick'in çabaları sonucunda, Parlamento, 1846'da “Halk Hamamlarını ve Yıkanma 
Evleri Hareketi”ni onayladı ve Gladstone, 1853'te sabun vergisini kaldırdı. 
1860'ta Londra'da sayısı 10 olan halka açık yıkanma evleri, bir milyondan fazla 
sayıya yükseltildi. Bu hareket Amerika'ya da yayıldı. Amerikan Tıp Topluluğu 
Dergisi'nin 1892 Ekim sayısında; korunma tedaviden daha olduğu takdirde, halka 
açık büyük bir hamam kurmanın, hastane inşa etmekten daha ucuza mal olacağını 
yazmaktaydı.

Gerçek anlamda bilimsel sabun yapımı ise, 18. yy'da da Michel Eugene Chevreul'un 
katkılarıyla, önceden belirlenen kesin amaçların elde edilmesini sağlayan 
kimyasal formüllerin ortaya konmasıyla başlıyor. Buhar makinesi gibi buluşların 
gerçekleşmesiyle de, sabun yapımı gerçek bir sanayiye dönüşüyor. Sabunun sert 
sularda eritildiği zaman yeterince köpürmemesinin yol açtığı sakıncayı giderme 
çalışmaları, 1930'lu yıllarda ABD'de ilk deterjanların ortaya çıkmasını sağlıyor 
ve o tarihten bu yana deterjan yapımı da önemli bir sanayi dalına dönüşüyor.

Osmanlı İmparatorluğu sabun üretimi açısından çok zengindi. Trablus sabunu, 
çiçek sabunu, misk sabunu, Hünkari sabun, beyaz ve siyah paşa sabunu, alaca 
sabun, kara sabun, kokulu sabun, Kandiye sabunu Girit Sabunu, Arap sabunu, leke 
sabunu ve fes sabunu… Bunlar imparatorlukta üretilen sabun türlerinin sadece 
birkaçı… Osmanlılarda sabunla ilgili ilk düzenlemeler fatih sultan mehmet, 
İkinci Beyazıt, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman devri 
kanunnamelerinde görülür.

Fatih dönemine ait Foça sabunhanesi ile ilgili düzenlemede ve Yavuz devrine ait 
Trablus Sancağı kanunnamesinde sabun konusunda hukuki düzenlemeler bulunur. 
Sonraki dönemlerde sabunun üretimi, kalitesi, fiyatı, kontrolü, ticareti ve 
sabuncu esnafı konularında oldukça fazla vesika ve düzenleme bulunması dikkat 
çekiyor. Sabun temel olarak, zeytinyağı, prina yağı, ay çiçek yağı, yerfıstığı 
yağı, palmiye özü yağı, iç yağı gibi maddelerden elde edilen yağ asitleri ile 
sodyum tuzlarının tepkimesinden oluşuyor. Sabun üretimi, yıkama, pişirme, 
sıvılaştırma ve sabunlaşma olmak üzere dört evreden meydana geliyor. Yoğurma 
sırasında parfümler katılarak kokulu sabunlar elde ediliyor.

Kozmetik sanayinin gelişmesiyle sadece temizlik maddesi olmaktan çıkıp, özel 
formüller ve kokularla farklı özellikler kazanan sabun, gençlik, güzellik ve 
pürüzsüz bir cildin en doğal kaynağı haline geldi.

Sabun Üretimi
Çok çeşitli yöntemler bulunan sabun yapımında, en basit yöntem, soğukta 
yapımdır. Sodyum ya da potasyum hidroaksit çözeltilerinin gerektiği, “yağ içinde 
su” tipinde bir emülsiyonun hazırlanmasına dayanır. Sıvı yağ birleşenleri ve 
dirişik alkali çözeltisinin karışımına dayanan bu yöntem, basit olduğu için 
küçük tesislerde uygulanır; ürünün iyi kullanılmasını engelleyen sabunlaşmış 
bölümlerin, sabun kütlesi içinde kalmaları gibi önemli bir sakıncası vardır. 
“Marsilya”tipi diye adlandırılan klasik yöntemde, sırasıyla hamurlaştırma, 
tuzlama, pişirme ve arıtma işlemleri uygulanır. Sabun hamuru daha sonra soğumaya 
bırakılır. 35-40 kg. paralel yüzler haline getirilir ve kalıplar halinde kesilir.

Bugün sabunlar, ısıtıcı çift çeperli bir besleme haznesi içinde tutulur ve 
hücreli pres filtrelere benzeyen bir soğutma presine sürülür. Sürekli çalışan 
daha modern cihazlar sabunu hem soğutur hem de suyunu alır; böylece toz sabun 
elde edilir. Geleneksel usullerin yerini alan diğer usuller de vardır. Bunlardan 
birinde hammaddelerin hidrolizden çıkan ve düşük basınç altında damıtılarak 
saflaştırılan yağ asitleri kullanılır; bu asitler, alkali oksitler, alkali 
karbonatlar veya organik bazlarda nötürleştirilir. Bu şekilde elde edilen 
ürünler genellikle tuvalet sabunu yapımından kullanılır. Gerçek sürekli sabun 
yapımı 1934'e doğru ortaya atıldı. “Clayton” metodunda yüksek sıcaklık uygulanır 
ve sonra yeniden hidratlanan susuz bir sabun elde edilir.

Gunther Jacobs'un “JPC” yönteminde, yağları eritmek ve sodyum hidroksitle 
emülsiyon oluşturmak için etkisiz bir eritici kullanılır; elde edilen 
kütle,atmosfer basıncından daha düşük bir basınç altında, cm'ye 7 g'lık bir 
gerilimin etkisinde bırakılarak, eriticinin ve glikolin buharlaştırılması 
sağlanır. “Du pont de Nemours” yönteminde, Marsilya yöntemiyle aynı ilkeler 
uygulanır ve üretimin her aşamasında merkez kaç işlemi yapılır. “Yağ içinde su” 
tipinde bir emülsiyonun kullanıldığı “Monsavon” yöntemi, arı sabunda % 61 yağ 
asidi ve % 0.2 sodyum hidroksit fazlası olacak biçimde, düşük sıcaklıkta 
deriştirme alkali çözeltisiyle yapılır; sıcak bir çepere temas ederek başlayan 
tepkime egzotermik olduğu için kendi kendine sürer.

Sabun, kule içinde, derişikliği sınır hidroksit çözeltisine eşit olan derişik 
hidroksit çözeltisiyle yıkanır ve arıtma, bir miktar düz sabunun erilitildiği ve 
esmer bölümlerin elde edildiği hafifçe alkali bir su katılarak yapılır. Fazlar 
(yüzde 75 sabun, yüzde 25 esmer faz), çift zarflı kaplarda 12- 24 saat 
dinlendirilerek ayrılır. Esmer faz böylece, arı sabundan ve sınır hidroksit 
çözeltisinden, belirli bir miktar sodyum klörür katılarak ayrılır.

Önceleri tıpta ‘hariçten tedavi edici' olarak ele alınan sabun, zamanla vücut 
temizliği için kullanılmaya başlandı. Geçmişten günümüze sabun, bulaşıcı 
hastalıkların ortaya çıkışında dezenfekte olarak kullanılıyor. Kişisel 
temizliklerine düşkün olan Mısırlılar, deri hastalıklarından korunmak için, 
hayvan ve sebze yağları ile alkalinli tuzdan elde edilmiş sabunsu bir maddeyle 
yıkanıyorlardı. Bu şekilde hem kişisel temizliklerini yerine getiriyor hem de 
yaralarını tedavi ediyorlardı. M.S. II. yüzyılda yaşamış eski Yunan hekimi 
Galenos Klaudios, sabunun deri hastalıkları temizliğinde etkili olduğunu 
belirtiyor, hastalarına sabunu tavsiye ediyordu. Temizliğin öncüsü Musa ise, 
dini hükümler kadar temizlik kriterlerini de öne sürüyor ve dini arınmışlığın 
ifadesi olarak İsraillileri elbiselerini temiz tutmaya çağırıyordu. Musa, zarar 
verici boyutlara ulaşarak kavmini tehdit eden pisliğin farkına varmıştı. Ona 
göre temizliğin noksanlığı “öldürücü”ydü, hastalık demekti.

O zamanlarda cüzam ve pislik eş anlamlı sayılıyordu. Günümüzde de tedavide 
çeşitli sabunlar kullanılıyor: Bademyağı sabunu: Bademyağı ile sodyum 
hidroksitten elde edilir ve çeşitli ilaçlarda sıvağ olarak kullanılır. Donyağı 
sabunu; hayvani yağlarla sodyum hidroksitten elde edilir; alkollü çözeltisi, 
opedeldok balsamının temel maddesini meydana getiren bir jeldir. Arap sabunu; 
potas sabunu veya yumuşak sabun, bazen uyuz tedavisinde kullanılır.

 Potaslı Hindistan cevizi yağı sabunu; suda uygun bir şekilde çözündürülüp 
sterilize edilerek cerrahi sabun denen sabunu meydana getirir. (ameliyattan önce 
ellerin ve eldivenlerin yıkanması için kullanılır). Çeşitli ilaçlar (kükürt, 
ihtiyol, katran, çeşitli antiseptikler) katılmış katı sabunlar tıbbi sabunları 
meydana getirir ve dermatozlarda kullanılır.

Osmanlı'da sabun, 'sabunhane' denilen ve şahıslara ait olan 
imalathanelerde geleneksel yöntemlerle üretiliyordu. Sabunun hammaddesi 
zeytinyağı ve içyağıydı. Ekonomik değeri olan ve tercih edilen sabunlar 
zeytinyağından imal edilenlerdi. Osmanlı İmparatorluğu'nda sabun üretimi yapılan 
yerlerin başında zeytin yağının bol olduğu yerler olan Batı Anadolu ve Adalar, 
Şam, Halep ve Namlus geliyordu. O dönemde en fazla sabun üreten merkezler ise 
Midilli ve Girit Adaları, Ayvalık, Edremit, Kemer Edremit, İzmir, Kızılcatuzla, 
Yunda Acası ve Urla'ydı. Buralarda imal edilen sabunun büyük bir bölümü, saray, 
ordu ve İstanbul halkının ihtiyacını karşılamak üzere ‘Dersaadet tahsisatı' 
olarak ayrılırdı.

Osmanlı Devleti'nde en kaliteli ve en çok aranan sabunlar Girit Adası, özellikle 
de Kandiye'de yapılanlardı. Kandiye sabunları temizlik ve iyi pişmiş olmaları 
ile nam salmıştı. Bu özelliklerinden dolayı Midilli ve Edremit sabunlarının 
üzerine ‘Girit Sabunu' damgası vurularak taklit edilmiş ve bu durum Giritli 
sabuncuların şikayetine sebep oldu. Hanya, Kandiye, Resmo başta olmak üzere 
Girit'te elde edilen zeytinyağının önemli miktarı sabun üretiminde 
kullanılmaktaydı. 18. yüzyılın ilk yıllarında Girit'te sabunhane sayısı birkaç 
tane iken, yüzyıl ortalarına doğru on misliden fazla arttı ve adadaki 
sabunhanelerin adedi daha sonra 45'e ulaştı. Lübnan'daki Trablusşam kenti ve 
çevresi de zeytinyağının bolca bulunduğu ve sabun üretiminin de o nispette fazla 
olduğu bir bölgeydi.



Özellikle Nablus, Kudüs, Rakka ve Şam sabunculuğunun çok geliştiği ve sabun 
ihraç eden şehirlerdi. Buralarda sabunun geçmişi 14. yüzyılın ortalarına kadar 
gidiyordu. Anadolu'nun ve Mısır'ın sabun ihtiyacı da büyük ölçüde bu bölgelerden 
karşılanmaktaydı. Sabunu çok meşhur olan ve sabun ihraç eden Halep'te 19. yüzyıl 
sonlarında 12 sabunhane mevcuttu. Halep ve civarında imal edilen sabunlar yerel 
ihtiyacı karşılamaları dışında, Avrupalı ticaret şirketleri ve büyük tüccarlar 
tarafından Suriye dışına ihraç ediliyordu. Edirne ve Kudüs'te imal edilen ‘misk 
sabunu' ise Osmanlı sarayına, sultanlara ve devlet ricaline sunulan değerli 
hediyeler arasındaydı.








2 yorum:

Adsız dedi ki...

Paylaştığınız bu yazıyı Severek Okudum, teşekkürler :)) bloğunuzda cok guzel
Fulya

gümüşinci dedi ki...

teşekkürler ilerleyen günlerde böyle yazılara yer vermeyi düşünüyorum.

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...